www.turkcedebiyatders.tr.gg
- ...
 
SİZİN KÖŞENİZ
ÖZEL DERSLERİMİZ
GİTAR DİNLETİSİ
AİLENİN EĞİTİMDEKİ ROLÜ
EN YENİ HTML KODLARI
Anketler
TÜRKÇE
=> SÖZCÜKTE ANLAM
=> ANLAM ÖZELLİKLEREİNE GÖRE SÖZCÜKLER
TÜRKÇE SORULAR
SİTENİZE REKLAM
cep melodileri
bedava telefon ister misin?
herkesi şaşırt
günlük burç
magazin haberleri
bedava SMS
KOMiK ViDEOLAR
tarihte bugün
sinemada bu hafta
videolar
gazeteler
ilüzyon
BİLGİ YARISMASI
video chat
canlı tv izle
oyunlar
HAYVANLAR ALEMİNDE KOMEDYA
CANLI MAÇ İZLE
TIKLA VE KAZAN
SON SAVAŞ OYUNU iÇiN TIKLAYIN
SİTENİZİ EKLEYİN HİTİNİZ ARTSIN
VAR MISIN YOK MUSUN? OYNAYIN
SOHBET / CHAT
GÜNLÜK BURÇ YORUMLARI
MSN"DE ÖZEL DERS
fotoğraf ekle
SİTEMİZE ÜYE OL
 

SÖZCÜKTE ANLAM

               SÖZCÜK ( KELİME ) :     

                                                          

          Kendi başına anlamı olan veya anlamını cümle içinde kazanan (edat, bağlaç),
        cümle kuruluşunda görev alan ses  ya da ses birlikleridir.

 

          Sözcükler, kavramları karşılar. Tek başına kul-lanılabilen ya da ilgi ve bağlantı
         kurmaya yarayan sözcük,  dilin ve düşüncenin en temel birimidir.

 

                ANLAM:

 

          Sözcüğün bizde bıraktığı tasarım, o sözcüğün anlamıdır.

 

          Örneğin, deniz sözcüğünün anlamı Türkçe bilen herkes için “büyük
          su birikintisi”
dir.

 

          Sözcükler anlam ve değerlerini cümle içinde ka-zanır. Tek başına
          kullanılan bütün sözcükler konuluş anlamı taşır.

 

 

          SÖZCÜKTE ANLAM ÖZELLİKLERİ:

 

          1. GERÇEK  ANLAM:

 

          A. TEMEL ANLAM :

 

          Sözcüğün aklımıza gelen ilk anlamıdır. Buna ko-nuluş anlamı da denir.
Sözlüklerde  sözcüğün 1. sırada verilen anlamıdır.

 

          Örnek: “Gözüme toz kaçtı.” cümlesindeki “göz”  sözcüğü temel
anlamıyla kullanılmıştır. “Göz” sözcüğü-nün temel anlamı “görme organı” dır.

 

          B. YAN ANLAM ( KULLANILIŞ ANLAMI ):

 

          Sözcüğün benzetme ya da yakıştırma yoluyla kazandığı kullanılış
anlamıdır. Bir sözcüğün birden çok yan anlamı  bulunabilir.

 

          Örnek: “Kapının kolu kırıldı.” cümlesindeki “kol” sözcüğü
yan anlamlıdır. Çünkü “kol” sözcüğünün temel anlamı omuz ile el arasında
dirseklerden bükülebilen organdır.

 

          Örnekte de görüldüğü gibi kolumuz ile kapı kolu arasında bir şekil
benzerliği vardır. Her ikisi de bir göv-deye bağlı ve  hareket edebilmektedir.

 

          - Yastığın yüzü kirlenmiş.

          - Mağaranın ağzı epey genişti.

          - Sandalyenin ayağı kırılmış.

          - Masanın gözüne bir şeyler koydu.

          - Dağın eteğinde bir koruluk vardı.

 

          Bu cümlelerdeki altı çizili sözcüklerin temel anlamı, insanla ilgili kullanımlardır.
Ama burada yan an-lamda kullanılmışlardır.

 

          Uyarı: Temel anlamla yan anlam arasında mutlaka bir benzerlik
ilişkisi vardır.

          SÖZCÜKLERE YAN ANLAM KAZANDIRMA

          YOLLARI:

 

          1.   Somuttan somut :Ayakkabının burnu delin-
                miş.

          2.   Somuttan soyut  :               Bu yolu denersen soruyu
                çözersin.

          3.   Soyuttan soyut    :               Sen bu işten anlamazsın.

          4.   Soyuttan somut  :               Sen benim düşüncelerimi
                mi okudun?

 

          Soru:  

           

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük temel
anlamda kullanılmıştır?

 

          A)  Toprağın nabızları başlar onun nabızlarında
                atmaya.

          B)  Binanın tepesinde bir adam vardı.

          C)  Geçen gün maç yaparken burnum kanadı.

          D)  Arkadaşından bir dal sigara istedi.

          E)  Irmağın gözüne kadar yürümüşler.

 

          Çözüm:

 

          Yanıt C seçeneğidir. Çünkü A’da “atmak” sözcü-ğü kan dolaşımının
ritmik olarak hissedilmesi, B’ de “tepe” sözcüğü en üst, D’ de “dal” sözcüğü
tane, adet; E’ de “göz” sözcüğü kaynak anlamında kullanılmış ve yan anlam
kazanmıştır. “Burun” sözcüğünün konuluş anlamı koklama duyusunun bulunduğu
organ olduğu için, bu sözcük temel anlamda kullanılmıştır.

         

          2. MECAZ ( DEĞİŞMECE ) ANLAM:

       

          Sözcüğün gerçek anlamı ( temel ve yan anlam ) dışında kazandığı anlamdır.
Mecaz anlamla gerçek anlam arasında hiçbir anlam ilişkisi bulunmaz.

 

          Örnek:

          Elimden düşen bardak kırıldı. ( gerçek)

          Ali, istediğini yapmadığı için Veli’ye kırıldı. 

          (mecaz)

 

          MECAZ OLUŞTURMA YOLLARI:

 

          A) Anlam kayması yolu ile mecaz: Sözcüğün gerçek anlamı dışında
farklı bir anlam kazanmasıdır.

 

          Örnek: Haluk Levent, pop dünyasında kısa sürede parladı.

 

          Yazılanlara şöyle bir göz attı.

 

 

          B) Benzetme yoluyla mecaz: Benzetme yönü-nün kullanılmadığı benzetmelerde
kendisine benzeti-len” öğe mecaz anlamlıdır.

 

          Örnek: Çay tavşan kanı gibiydi.

          çay: benzeyen

          tavşan kanı: kendisine benzetilen

          gibi: benzetme edatı

          Çayın demi, renginin kırmızılığından dolayı tav-şan kanına benzetilmiş; ama kırmızı
söylenmemiştir. Bu nedenle tavşan kanı kendi anlamı dışında farklı bir anlam
( demli) kazanmıştır.

 

          Uyarı: Bir benzetmede benzetmenin tüm öğe-leri (benzeyen, benzetilen,
benzetme yönü, benzet-me edatı) varsa, bütün sözcükler gerçek anlamlı olur.

 

          C) Çağrışım yoluyla mecaz: Bir sözcük, ken-disiyle anlam  yönünden ilgili başka
bir kavramı benzer-lik ilgisi kurulmadan anlatmak için kullanılırsa mecaz anlam kazanır.

     

          Örnek: Sobayı erkenden yaktı.

 

          Bu cümledeki “soba” sözcüğü sobada yanan odunu veya kömürü çağrıştırdığından
mecaz anlamlıdır.

 

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük gerçek anlamının
dışında kullanılmıştır?

 

          A)  Sararmış yapraklar sonbahar rüzgârlarında
                savruluyordu.

          B)  Zemheri soğuklarında neredeyse hepimiz do-
                nuyorduk.

          C)  Yüzündeki siyah ben ona farklı bir çekicilik
                kazandırıyordu.

          D)  Okuduğu kitapların hepsini bir kütüphaneye
                bağışladı.

          E)  Etüt salonundaki öğrenciler karınca gibiydi.

 

          Çözüm :

 

          E seçeneğinde öğrenciler karıncaya benzetilmiş;  ama benzetme yönü söylenmediği
için karınca sözcüğü çalışmak ya da kalabalık anlamı taşıyarak mecaz an-lam kazanmıştır.
Diğer seçeneklerdeki bütün sözcükler gerçek anlamlı olduğu için doğru yanıt E’ dir.

 

          3. TERİM ANLAM:

 

          Bir sözcüğün bilim, sanat, spor vb alanlarda ka-zandığı, o alanla ilgili tek ve tanımı yapılabilir
özel anla-mıdır. Terim anlam aynı zamanda gerçek anlamdır.

 

          Bir sözcüğün birden çok terim anlamı olabileceği gibi, terim anlamlı olmayan
sözcükler de vardır.
Ayrıca bir sözcük temel, yan, mecaz ve terim anlamlarda kulla-nılabilir.

 

          Sözcüğün hangi anlamda olduğunu kullanıldığı cümleye göre değerlendiririz.

 

          Örnek:

 

          Deniz dalgalıyken denize girmek tehlikelidir.

                       (Temel)

 

         Yeni bir soğuk hava dalgası daha gelecekmiş.

                                             (Yan)

 

        Benimle dalga geçersen sana küserim.

                     (Mecaz)

 

          Elektromanyetik dalgalar iletişim teknolojisinde yaygın olarak kullanılıyor. ( Terim )

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde terim anlamlı bir sözcük kullanılmıştır?

 

          A)  İşten çıkınca doğruca eve giderim.

          B)  Dün akşam dolmuşlar dolu geldiği için epey
                geciktim.

          C)  Şiirde ahengi sağlayan öğelerden biri de
                uyaktır.

          D)  Sunay Akın’ın şiirlerinde hınzırca kotarılmış
                söyleyişler var.

          E)  Güzel bir şiir, sizi yaşadığınız andan uzaklaş-
                tırabilir.

 

          Çözüm:  

 

          C seçeneğindeki uyak sözcüğü, dize sonlarında-ki ses benzerliği anlamında olduğu ve
başka bir anlam daha çağrıştırmadığı için terimdir. Bu nedenle de yanıt C seçeneğidir.

 

          4. DEYİM ANLAM :

 

          Deyimler, en az iki sözcükten oluşan kalıplaşmış söz öbekleridir. Daha çok mecaz anlamlıdır.
Mecaz anlamlı sözcüklerden ayrılan en belirgin yanları, tek bir sözcük mecaz anlamlı
olabilirken deyimlerin en az iki sözcükle mecaz anlam kazanabilmeleridir.

 

          - Kadın hastaydı, günden güne eriyordu.

            ( mecaz)

          - Onu böyle görünce içimin yağı eriyor.

            ( mecaz - deyim )

 

 

          göz atmak, göz gezdirmek., gözden kaybet-mek, göz süzmek,
gözüne uyku girmemek, gözden düşmek...

 

 

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde mecaz anlamlı sözcük deyim içinde
yer almamıştır?

 

          A)  O gün çok bozuk olduğum için seni üzmüş
                olabilirim.

          B)  Böyle yapıp da adamın tekerine taş koyma-
                yın.

          C)  Benim dalıma basarsanız olacaklara katlan-
                mayı göze almış olursunuz.

          D)  Adamın ağzından girip burnundan çıkarak
                onu ikna etti.

          E)  Çok şanslısın, yine dört ayak üstüne düştün.

 

          Çözüm:

 

          A seçeneğindeki bozuk sözcüğü keyifsiz anla-mında kullanıldığı için mecazdır. Diğer
seçeneklerde mecaz anlam söz öbeğinde (deyim) bulunmaktadır. Tekerine taş koymak
(işi engellemek), dalına basmak (kızdırmak),
ağzından girip burnundan çıkmak
(ikna etmek için çok konuşmak),
dört ayak üstüne düşmek
(şanslı olmak ) anlamlarındadır.

 

          Doğru yanıt A’dır.

 

          Not: Deyimde anlam konusu daha sonra anla-tılacaktır.

 

          AKTARMALAR :

 

          Aktarma: Sözcüğün temel anlamı dışında kul-lanılmasıdır.

 

          Aktarmalardaki temel amaç, anlatımın güçlendi-rilmesidir. Anlatım güçlendirilirken
sözcüklerin anlamla-rında bir anlam çoğalması (çok anlamlılık) da olur. Aktarmalar
ikiye ayrılır:

 

 

          I. DEYİM AKTARMASI :

 

          A) İnsandan doğaya aktarma: İnsana ait özelliklerin insan dışındaki varlık ve
kavramlar için kullanıl-masıdır. İki yönde yapılır:

 

          1. Organ adlarının aktarılması : Sözcüğe yan anlam kazandırma yoludur.
İnsana ait organ adları in-san dışı varlıklar için kullanılarak yapılır.

 

          Örnek:

 

          - Bu dağ başında yapayalnız kaldık.

          - Ayakkabının burnu delindi topa vurduğu için.

          - Parmak üzüm buralarda çok sevilir.

          - Makinenin kolu kırılınca işler aksadı.

 

          2. İnsanın davranış özelliklerinin aktarılması:

 

          - Bir martı sevinçle çırpıyor kanatlarını.

          - Öksüz bir güz yaprağı savruluyor sokaklarda.

          - Nehir heyecanla akıyor denize bir an önce ka-
             vuşmak
için.

          - Ay uykusuz bir derviş gibi dolaşıyor gecenin
             içinde.

 

          Not: İnsan organ adlarına insan davranış özelliklerinin aktarılması da
insandan doğaya aktarma sayılır.

 

          - Sol elim, zavallı elim.

          - Saçlarını okşayamadığı için hüzünlenir ellerim.

 

          Bu cümlelerde geçen hüzünlenmek ve zavallı olmak sözcükleri insana özgü davranışlardır.
Her iki cümlede de el için kullanılmışlardır. Bir organ olan el’ in zavallı olması ya da
hüzünlenmesi gerçekte mümkün değildir.

 

          B) Doğadan insana aktarma: Doğadaki özel-liklerin insan için kullanılmasıdır.

 

          -    Bizim müdür,  oldukça sert biriydi.

          -    İçeriye çam yarması gibi biri girdi.

          -    Kara dutum, çatal karam, çingenem.

          -    Gülüm, son mektubunda başım sersem di-
                yorsun.

 

          C) Doğadan doğaya aktarma: Doğaya ait bir özelliğin doğadaki başka varlıklar
için kullanılmasıdır.

 

      - Uçağın kanadı koptu.

      - Yol yılan gibi kıvrılıyordu.

      - Yel değirmeninin kanatlarından biri kırılmıştı.

 

          D) Duyular arası aktarma: Bir duyuya ait özellik-lerin başka bir duyu için kullanılmasıdır.

 

          Duyular: görme, işitme, koklama, tatma, dokun-ma.

          İnsanlar doğadaki varlıkları beş duyudan herhan-gi biriyle algılar. Anlatımı güçlendirmek
için duyular arası aktarmaya da başvurulur.

 

          -    Tatlı  bakışın büyüledi beni önce.

                Bu cümleyi şöyle de söylemek mümkündür:

          -    Etkileyici  bakışın büyüledi beni.

 

          Ama bu durumda güçlü, etkileyici bir anlatım yapmış olmayız. Anlatımda gücü sağlayan
tatlı sözcüğünün kullanılmasıdır.

 

          Bu cümlede geçen tatlı sözcüğü tatma duyusu ile ilgilidir; ama görme duyusu için kullanılmıştır.
Dolayısıyla tatma duyusundan  görme duyusuna aktarma yapılmıştır.

 

          Bu cümlede geçen tatlı sözcüğü gerçek anla-mının dışında bir anlam kazanarak mecaz anlamlı ol-
muştur. Duyular arası aktarma, sözcüğe mecaz anlam kazandırma yollarından biridir.

 

          -    Senin sivri sözlerin herkesi kırıyor.

                (görme- işitme)

          -    Pürüzlü bir sesi vardı adamın.

                (dokunma - işitme)

          -    Onun yumuşak davranışı hepimizi etkiledi.

                (dokunma - görme)

          -    Keskin sirke küpüne zarar.

                (dokunma - tatma)

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde insana ait bir özellik insan dışı bir varlığa aktarılmıştır?

 

          A)  Sobanın üstündeki kestaneler nar gibi kızar-
                mıştı.

          B)  Bugünlere gelene kadar neler görmedik ki bu
                dünyada.

          C)  Suçlu bir çocuk gibi sustuğunu görünce sen-
                den şüphelenmişler.

          D)  Yeni aldığı mavi kazak ona çok yakışmıştı.

          E)  Tatlı bir şırıltıyla akan dere, gelip geçenlere
                yalnızlığını fısıldıyor gibiydi.

 

 

          Çözüm : A seçeneğinde doğadaki bir özellik olan nar, yine doğadaki bir varlık olan
kestaneye aktarılmış;B,C,D seçeneklerinde herhangi bir aktarma yapılmamış, E seçeneğinde insana
ait bir özellik olan yalnızlık duygusu ve fısıldamak doğadaki bir varlık olan dereye aktarılmıştır.
Doğru yanıt E’dir.

 

          II.  AD AKTARMASI

          (MECAZ- I MÜRSEL,  DÜZ DEĞİŞMECE)

 

          Bir sözcüğün benzerlik ilgisi güdülmeden kendi-siyle anlam ilişkisi olan başka bir sözcük
yerine kullanılmasıdır.

 

          Sözcüğe mecaz kazandırma yollarından biridir. Buna yakıştırma yoluyla mecaz da denir.
Değişik biçimlerde oluşturulur.

 

          -    Dış - İç İlişkisi : Dış söylenip iç anlatılır.    

      

          Sobayı yak. (sobanın içindeki yakacak : odun, kömür vb.)

 

          Tencere kaynadı. ( yemek, su, süt vb. )

 

          Akşam üç şişe içince sızmış. ( içki )

 

       - İç - Dış İlişkisi : İç söylenip dış anlatılır.

    

          Ayağını çıkarmadan içeriye girme.

          (ayakkabı, çorap)

 

          Reçelleri dolaba kaldır. ( kavanoz, kap )

 

 

          -    Bütün  - Parça, Parça - Bütün İlişkisi :

Bütün söylenip parça, parça söylenip bütün anlatılır.

 

          Gemi Antalya’ ya demirledi. (liman)

          Marmara’da bir yelken

          Uçar gibi neşeli              (gemi)

 

 

          -    Sanatçı - Yapıt İlişkisi : Sanatçı ( yazar, şair, ressam vb.)’nın adı söylenip yapıtları anlatılır.

 

          Çocukluğumdan beri Yaşar Kemal’ i  okurum.

          (eserlerini)

 

          Sait Faik’ i okurken düşlere dalarım. ( eserlerini )

 

 

          -    Yer - Olay İlişkisi : Yer adı söylenip o yerde geçen bir olay anlatılır.

 

          Susurluk hâlâ aydınlatılamadı. (3 Kasım 1996’ daki kaza)

 

 

          -    Yer - İnsan İlişkisi : Yer adı söylenip o yerde yaşayan insanlar anlatılır.

 

          Şehir bütün gece gözünü kırpmadı. ( şehirde yaşayanlar)

 

          Bu konuyu eve danışmam gerek. ( ev halkı )

 

 

          -    Yer - Yönetim İlişkisi : Yer adı söylenip o yerdeki yöneticiler anlatılır.

 

          Bu olayda da Çankaya ağırlığını koydu.

          (Cumhurbaşkanı)

 

          Irak konusunda Ankara yanlış mı yaptı?

          (Hükümet)

 

 

          -    Neden - Sonuç İlişkisi : Sonuç söylenip neden anlatılır.

 

 

          ABD uçakları bütün gece boyunca Bağdat’a ölüm  yağdırdı. ( ölüm sonuç, bomba neden) Gün
boyunca hiç durmadan yağan bereket  çiftçinin yüzünü güldürdü. ( bereket sonuç, yağmur neden )

 

 

          Not : Ad aktarmalarında daha değişik ilişkiler de kullanılabilir. Konunun anlaşılması için
yeteri derecede açıklayıcı örneğin oluştuğu kanısındayız.

 

 

 

 

 

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir sözcüğün
benzetme ilgisi güdülmeden kendisiyle anlam yönünden
ilgili başka bir sözcük yerine kullanıldığına ilişkin örnek yoktur?

 

          A)  Her konuda eve danışmayı alışkanlık haline
                getirmişti.

          B)  Ayrılığın olduğunu bilseydim âlemin diline
                düşmezdim.

          C)  Bunaldığım zamanlarda Ömer Hayyam’ı oku-
                yarak rahatlıyorum.

          D)  Köşedeki masa sürekli bize bakıyor buraya
                geldiğimizden beri.

          E)  Olay duyulunca bütün köy ayağa kalktı.

 

 

          Çözüm : A’da ev (ev halkı), C’de Ö. Hayyam (yapıtları),  D’de masa (masada oturanlar),
E’ de köy (köy halkı) anlamlarında kullanılarak ad aktarması oluşturmuşlardır. Doğru yanıt B’ dir.

 

 

          SÖZCÜKLERDE ANLAM  OLAYLARI

 

          DOLAYLAMA :

 

          Bir sözcükle anlatılabilen bir kavramı, o sözcükle en az bir yönüyle ilgili iki ya da daha çok
sözcükle anlatma sanatıdır.

      

          rakı         : aslan sütü

          turizm     : bacasız sanayi

          tüfek       : delikli demir

          baş         : yedi delikli tokmak

          İstanbul  : Yedi tepeli şehir

 

          Kişi  ve  takım adlarında da dolaylama yapılır.

 

          Zeki Müren                                   : Sanat güneşi

          Sezen Aksu                 : Minik serçe

          Yılmaz Güney               : Çirkin kral

          Fenerbahçe                  : Sarı kanaryalar

          Beşiktaş                                                       : Kara kartal

 

 

          SOMUTLAMA :

 

          Bir çeşit mecaz kazandırma yoludur. Beş duyu-dan herhangi biriyle algılanamayan bir
kavramı, tasarlanabilir hale getirmektir.

 

          Anlatılanları dinlerken kafam karıştı.

          (anlayamamak)    

 

          Sana çok kırıldım. ( gücenmek)

 

          O yüreksizin  tekidir. ( korkak )

 

          Not: Deyimler ve atasözleri de somutlama ya-par.

 

          ANLAM  GENİŞLEMESİ:

 

          Bir sözcüğün ortaya çıkış anlamının dışında zamana bağlı olarak yeni anlamlar üstlenmesidir.

 

          Örnek :        yıldız        :               gök cismi

                                                               yıldız        :               ünlü kişi (sinema yıldızı, futbol
                                                                                                                             yıldızı vb)

 

          ANLAM DARALMASI :

 

          Bir sözcüğün ortaya çıkışında kazandığı anlam-dan daha dar bir alanı kapsar duruma gelmesidir.

 

          Örnek :        oğul         :               kız ve erkek çocuk (ortaya çıkış
                                                                                                                             anlamı)

                                                               oğul         :               erkek çocuk ( bugünkü anlamı )

 

          Uyarı : “Oğul” sözcüğü  arılarla ilgili kullanıldığın-
                                               da ortaya çıkış anlamını korumaktadır.

 

          ANLAM BAŞKALAŞMASI :

 

          Sözcüklerin temel anlamı dışında başka anlamlar içermesi durumudur. Yeni kazandığı
anlamlar da temel anlam özelliği gösterir.

          Örnek          :               koca :  yaşlı

                                                               koca : erkek eş ( karı koca)

                                                               ucuz : kolay, basit

                                                               ucuz : fiyat olarak değeri düşük

 

 

          GÜZEL ADLANDIRMA :

 

          Toplumca benimsenmeyen, kullanıldıklarında olumsuz çağrışımlar yaratan sözcüklerin yerine
aynı anlamı karşılayacak şekilde, benimsenebilir sözcüklerin kullanılmasıdır.

 

          Örnek :

 

          ölmek : Hakk’ ın rahmetine kavuşmak

          verem : incehastalık

          kusmak: çıkarmak

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde dolaylama     yapılmamıştır?

 

          A)  Arkadaşım, bana göre kentin en uzak yerinde
                oturuyor.

          B)  Büyük kurtarıcının yolu hep aydınlığa açılıyor

          C)  Hak arayan bordro mahkumları eylem yaptı.

          D)  Bu takıma yeni bir file bekçisi gerekiyor.

          E)  Kara elmas diyarında yeni bir maden kazası
                olmuş.

 

          Çözüm:

 

          B seçeneğinde Büyük kurtarıcı (Atatürk), C’de bordro mahkumu (memur),
D’de file bekçisi (kaleci), E’ de Kara elmas diyarı ( Zonguldak ) dolaylamadır. Yanıt  A ‘ dır.

 

          MECAZA  DAYALI  SÖZ  SANATLARI :

 

          A) BENZETME ( TEŞBİH ) :

 

          Benzetme, kısaca zayıfın güçlüyle açıklanması diye tanımlanabilir. Bir benzetmede
4 temel öğe vardır.
          
          Bunlar:

 

          Benzeyen

          Benzetilen

          Benzetme edatı

          Benzetme yönü

 

          1. Tam benzetme: Dört temel öğenin kullanıldığı benzetmedir. Bu benzetmelerde bütün
sözcükler gerçek anlamlıdır.

 

          Bu benzetmede doğadaki bir özellik olan tatlı in-sana aktarılmıştır.

 

            Şeker           gibi             tatlı           kız

           b’ tilen          b.ed.         b. yön.      b’yen

 

          2. Eksiltili benzetme: Benzetme yönü belirtilme-yen benzetmedir.

 

          Uyarı : Benzetme yönü belirtilmeyen benzetme-lerde benzetilen kavram mecaz
(değişmece) anlamlıdır

 

          Şeker          gibi             kız

          b.tilen          b.ed.          b.yen

 

          Bu benzetmede geçen  şeker  sözcüğü mecaz anlamlıdır.

 

          3. Güzel benzetme ( Teşbih- i Beliğ ) : Yalnız benzeyen ve benzetilenle
yapılan benzetmedir.

 

          Bu benzetmeler aynı zamanda birer takısız ad tamlaması olarak değerlendirilecektir.  

          badem                        göz,                        kömür   göz,                       hilal         kaş, 

          gonca                          dudak,     kepçe    kulak,      hokka                    burun

 

   

          4. İstiare ( Eğretileme ) : Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan benzetmedir.
İkiye ayrılır:

 

          a) Açık istiare : Sadece benzetilen öğeyle yapı-lan benzetmedir.

 

          -    İki gözüm, beni buralarda yapayalnız bırakıp gittin.

 

          - Yine bulutlanır gözlerimde menekşeler

          Sen rüzgârı terkine alıp giderken

 

          Birinci cümlede sevgili (benzeyen)  söylenme- miş, benzetilen göz  söylenerek sevgili
anlatılmıştır.

 

          İkinci cümlede (ikilik) gözyaşı menekşeye, göz-lerin dolması bulutlanmaya benzetilmiştir.
Benzetilenler söylenmiş, benzeyenler söylenmemiştir.

 

          Not: Açık istiareler, doğadan insana aktarmadır çoklukla.

 

          b) Kapalı istiare: Sadece benzeyen öğeyle yapılan benzetmedir.

 

          -    Ben seni düşünürüm, yıldızlar gülümser.

          -    Bir ayrılık şarkısında kimsesiz bir gül ağlar çoğu zaman.

        

          Bu cümlelerdeki yıldız ve gül benzeyendir; fakat benzetilen (insan) söylenmemiştir.
Gülümsemek, kimsesizlik ve ağlamak insana özgü davranışlardır.

 

          Bu benzetmelerde insandan doğaya aktarma yapılmıştır.

 

          5) Kişileştirme ( Teşhis) : İnsana ait davranış özelliklerinin insan dışı varlıklara
aktarılmasıdır. Her kişileştirme aynı zamanda bir kapalı istiare’ dir.

 

          Sessizce gelen geçeni izleyen yaşlı çınarın an-latacak o kadar anısı birikmişti ki...

 

          Gülümseyen bir rüzgârın ardından gitti, her şeyi bırakıp.

 

          6. Kinaye (Değinmece) : Bir sözün hem gerçek hem mecaz anlama gelecek
şekilde kullanılmasıdır. 
Atasözlerinin büyük bir kısmı kinayeli bir söyleyişe sahiptir.

 

          “Yalnız taş duvar olmaz.”

          Bu atasözünü anlam yönünden incelediğimizde:

 

          a) Gerçek anlam: Bir duvar oluşturmak için bir-çok taşa gereksinim vardır. Tek bir
taşla duvar örülemez.       

 

          b) Mecaz anlam: Yalnız bir insan zayıftır. İnsan-lar bir araya gelince bir güç oluştururlar.

 

          7. Tariz (Dokundurma) : Bir sözün tam tersi an-laşılacak şekilde kullanılmasıdır. Bu,
bir çeşit alaya almadır.

 

          Benim çalışkan oğlumun karnesindeki bütün notları  zayıf.

 

          Bu cümlede geçen çalışkan sözcüğü aslında tembel anlamında kullanılmıştır.

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde kinayeli bir   söyleyiş vardır?

 

          A)  Çalışmalarımızı bu hızla sürdürürsek haftaya
                bitiririz.

          B)  Bu  büyük  evde yalnız yaşamak  çok zor oluyor.

          C)  Çocuklar sabah kahvaltısında çok mutluydu.

          D)  Bu  kente  ikinci  kez geldikten sonra buraya yerleşmeye karar verdi.

          E)  Gece vakti yola çıkarsanız yarın sabah köye
                varırsınız.

 

          Çözüm:

 

          A seçeneğinde  hız  sözcüğü  hem yavaş hem de normal hız anlamına gelecek
şekilde kullanıldığı için kinayelidir.

 

          Diğer seçeneklerde böyle bir kullanım yoktur. Bu nedenle doğru yanıt  A ‘ dır.

 

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük benzetme yoluyla mecaz
anlam kazanmamıştır?

 

          A) Uğruna döktüğüm gözyaşları için yağmurdan
                özür dilerim.

          B)  Senin  deniz  gözlerinde  can simidi  olmadan  nasıl yüzebilir ki insan?

          C)  Cin gibi bir çocuktu arkadaşımın kızı.

          D)  Yağmur yağınca otobüsler arı kovanı gibi olu-
                yor.

          E)  Tatlı bir tebessüm bile beni kendine bağlayabilir.

             

 

 

          Çözüm:  

 

          B’de deniz, mavi renk;  C’ de cin, zeki; D’ de arı kovanı, kalabalık ;
E’ de tatlı, etkileyici anlamlarında  kullanılarak mecazlaşmıştır. Doğru yanıt A ‘ dır.

        

 

SÖZCÜKLER ARASINDAKİ

ANLAM İLİŞKİLERİ

 

 

          1. SESTEŞ (EŞSESLİ) SÖZCÜKLER :

 

          Yazılışları aynı anlamları farklı olan sözcüklerdir. Bir sözcüğün yan ve mecaz anlamları,
o sözcüğün sesteşi değildir.

 

          -    Sesteş sözcükler arasında herhangi bir an-lam ilişkisi yoktur.

 

          Sağlık için, süt için.

          Ağacın dalına çıkıp ırmağa daldı.

 

          Not :             Bir sözcüğün yan ve mecaz anlamlısı, o sözcüğün sesteşi değildir.

 

          Yanan ateşin yanında duran çocuk yana çekildi.

 

          Bu cümledeki belirginleştirilmiş sözcükler sesteş-tir.

 

          Ateşte elim yandığında yolculuğa çıkamadığım için biletim de yandı.

          Bu cümledeki yanmak sözcüklerinden ilki gerçek anlamda, ikincisi mecaz anlamda
kullanılmıştır. Bu nedenle sesteş değildir.

 

          Not : Sesteş sözcüklerle yapılan kafiye (uyak)’ ye cinas denir. Ama bütün cinaslar
sesteş değildir.

 

                     

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili         sözcüğün sesteşi yoktur?

 

          A)  Şu anda bir bardak çay içmek için neleri ver-
                mezdim?

          B)  Sen geleceksin diye saatlerce soğukta bekle-
                dim.

          C)  Bu yol seni doğru gideceğin yere götürür.

          D)  Harcadığın bu kadarcık az emekle neyi başarabilirsin?

          E)  Almış sazı eline diyar diyar geziyordu.

 

 

          Çözüm:

 

          A’da çay bitkiden yapılan içecek anlamında. Bu sözcüğün küçük akarsu
anlamı da var.
C,D ve E’ deki altı çizili sözcüklerin de sesteş olduğunu görüyoruz:

 

          yol: üzerinde yürüdüğümüz bölünmüş kara par-çası

          yol- : kökünden sökmek anlamında eylem

          az: yetersiz

 

          az- : aşırı derecede yaramaz olmak

         saz: müzik aleti

         saz: sulak yerde yetişen bitki

         Doğru yanıt B’ dir. Sen sözcüğünün sesteşi yok-tur.

          2. KÖKTEŞ  ( ORTAK ) SÖZCÜKLER :

 

          Yazılışları aynı, aralarında anlam ilgisi bulunan; fakat türleri ( eylem - ad ) ayrı
olan sözcüklerdir.

 

          Uyarı : Kökteş sözcüklerle sesteş sözcükler ka-rıştırılmamalıdır.

 

          Sesteş sözcükler de ad veya eylem kökü olabilir; ama bunları ortak kök olarak
değerlendirmek doğru değildir. Bu kitapta ortak kök kavramı ile anlatılmak istenen
kökteş
sözcüklerdir.

 

          Bir kilo boya alıp duvarı boya.

                       I                         II

 

          Bu cümlede geçen 1 numaralı boya sözcüğü ad kökü, 2 numaralı olan da eylem köküdür.
Bu iki sözcük arasında anlam ilgisi hatta anlam birlikteliği vardır.Bu nedenle bu iki sözcük
sesteş değil, kökteştir.

 

          eski , eski-                                                barış , barış-                        kuru,   kuru-

          ekşi,  ekşi-                                                tat,      tat-                               güven, güven-

 

 

          Soru : 

   

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük kökteş (ortak kök) değildir?

 

          A)  Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır.

          B)  Üstü kan köpüklü meşe seliyim, diyor ozan.

          C)  Dünyanın bir gün mutlaka barış içinde yaşa-
                yacağına inanıyorum.

          D)  Bu evin sıvası pek iyi olmamış.

          E)  İki pehlivanın güreşi saatler sürdü.

 

 

 

          Çözüm: B seçeneğindeki kan sözcüğü hem ey-lem hem de ad kökü olarak kullanılsa da
bu iki kullanım arasında anlam yakınlığı yoktur. Diğer seçeneklerde ortak kök olan sözcüklerin acı,
barış, sıva ve güreş
eylem ve ad olarak kullanıldıklarında anlam yakınlıkları olduğu için bunlar
kökteş sözcüklerdir. Doğru yanıt B’ dir.

 

          3. YAKIN SESLİ SÖZCÜKLER

 

          Yazılışları küçük farklılıklar dışında birbirine ben-zeyen; ama anlamları tamamen farklı olan
sözcüklerdir. Bu sözcüklerin bir kısmını birbirinden ayırmak için düzeltme işaretini ( ^ ) kullanırız.

 

 

         hala: babanın kız kardeşi

         hâlâ: henüz

 

         alem: bayrak

         âlem: eğlence

         âlem: evren

 

          Not: Şapkalı yazılan âlem sözcükleri arasında sesteşlik ilişkisi vardır.
Diğer alemle bu iki sözcük sesteş değil, yakın seslidir.

 

          Uyarı : Yakın sesli sözcüklerin karıştırılarak birbirinin yerine kullanılması
anlatım bozukluğudur.

 

          öğrenim ve öğretim yakın sesli sözcüklerdir. Bunlar ve benzerlerinin karıştırılması
anlatım bozukluğudur.

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım    bozukluğu vardır?

 

          A)  Bu kentli güzelliğin olmasa sonum, hiç de iyi olmazdı.

          B)  Yüreğimdeki kurşun yarası bütün vücuduma
                yayılacak bu gidişle.

          C)  Okuldan aldığım öğrenim belgesinin işime bu
                kadar yarayacağını hiç düşünmemiştim.

          D)  Bu yıl  Doğu Anadolu’yu kaplayan bir tura katılmayı düşünüyorum.

          E)  Şair, iki yıl aradan sonra ikinci kitabını  da yayımladı.

 

          Çözüm :

 

          D seçeneğindeki kaplamak (üstünü örtmek) söz-cüğü kapsamak (içine almak)
sözcüğü ilekarıştırılmıştır. Diğer seçeneklerde böyle bir durum yoktur. Yanıt D’ dir.        

 

 

          4. ANLAMDAŞ (EŞANLAMLI) SÖZCÜKLER

 

          Yazılışları ayrı, anlamları aynı olan sözcüklerdir. Anlamdaşlığın nedeni yabancı dillerin
dilimizdeki etkisidir. Hiçbir dil, aynı kavramı karşılayacak iki farklı sözcük üretmez. Bu dilin
doğasına aykırıdır. Anlamdaşlık tamamen yabancı dillerin etkisiyle oluşan bir durumdur.

 

          Not : Anlamdaş sözcüklerin aynı cümlede kullanılması duruluk ilkesine
aykırı olduğu için anlatım bozukluğu olarak değerlendirilir.

 

          Anlamdaş sözcüklerin her biri her zaman temel anlamla kullanılış anlamları
yönünden birbirinin yerine kullanılabilir.

          Aşağıda anlamdaş sözcüklere örnekler vardır. Bu örneklerde de görüleceği gibi
Türkçe bir sözcüğün Türkçe bir anlamdaşı yoktur.

 

                Türkçe                                    Yabancı

              okul                                          mektep

              öğretmen                                  hoca

              tümce                                       cümle

              belirteç                                     zarf

              düş                                           rüya

              sevgili                                       canan

              yurt                                           vatan

 

          Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu da dilimizin yabancı dillerden çokça etkilendiğinin
bir göstergesidir.

 

          Soru:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde aynı anlama gelen sözcüklerin aynı
cümlede gereksiz kullanımı anlatım bozukluğuna neden olmuştur?

 

          A)  Son günlerde kendimi oldukça yorgun hissediyorum.

          B)  Günlerimi   kitap,  gazete,  dergi ve  mecmua okuyarak geçiriyorum.

          C)  Yoluna can feda edeceğim biriyle henüz karşılaşmadım.

          D)  Dünyadan bıktım diyen kişi kesinlikle yalan
                söylüyordur.

          E)  Ben kendimi her zaman insan olarak gördüm,
                dedi.

          Çözüm :

 

          B seçeneğinde geçen dergi ve mecmua  söz-cükleri anlamdaştır. Bu nedenle
bu sözcüklerin bulun-duğu cümle dil ve anlatım yönünden kusurludur. Diğer seçeneklerde gereksiz
sözcük kullanılmamıştır. Doğru yanıt B’ dir.

 

          Uyarı : Gereksiz sözcük kullanımı sadece an-lamdaş sözcüklerin
kullanılmasından kaynaklanmaz. Aynı anlama gelen sözlerin de aynı cümlede
kullanılması anlatım bozukluğudur.

 

          Örneğin -den eki ile neden olmak sözleri aynı cümlede kullanıldıklarında anlatım
bozukluğuna neden olabilirler.

   

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım    bozukluğu yoktur?    

 

          A)  Bu insanların aç kalmasının nedeni havaların
                kurak gitmesindendir.

          B)  Bu işin bu yöntemle çözülmesi mümkün de-
                ğil; hatta imkânsız.

          C)  Kulakları işitmeyen bu sağır çocuğun geleceği nasıl olur kim bilir?

          D)  Çayları  yeni  aldığı delikli  süzgeçle  süzerek  doldurdu.

          E)  Çocukluğundan beri en rahat ettiği yer, annesinin yanıydı.

 

 

 

          Çözüm:

 

          A,B,C ve D seçeneklerinde gereksiz sözcük ya da ek kullanımından kaynaklanan
anlatım bozukluğu vardır. 
A’da yüklemdeki -den eki, B’de hatta imkansız sözü, C’de sağır sözcüğü,
D’de delikli sözcüğü gereksiz kullanılmıştır.
Doğru yanıt E’ dir.

 

          Bu soruda da görüldüğü gibi gerek anlamdaş sözcüklerin, gerek aynı anlama gelen sözlerin
aynı cümlede kullanılması duruluk ilkesine aykırı olmakta ve dil yanlışına neden olmaktadır.
Anlatım bozukluğu soruları çözülürken bu durumun da göz önünde bulundurulması yararlı olur.

    

          5.YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLER

 

Yazılışları ayrı, zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılabilen; ama aralarında küçük anlam ayrılıkları
olan sözcüklerdir.

 

Yakın anlamlı sözcüklerin aynı cümlede kullanılması dil yanlışı olarak değerlendirilmez.

 

        Ders bitti.                     Ders tükendi.

        Tuz bitti.                      Tuz tükendi.

        Tüp bitti.                      Tüp tükendi.

 

          Bu cümlelerdeki bitmek ve tükenmek sözcükleri birbirlerinin yerine kullanılabildikleri gibi,
bazı cümlelerde aynı anlamı taşımıyorlar.

 

         Haberi anlattım.

         Haberi açıkladım.

         Haberi söyledim.

         Haberi aktardım.

          Bu cümlelerde belirginleştirilmiş sözcükler de ya-kın anlamlıdır. Yukarıdaki cümlelerde aynı anlama
gelecek şekilde kullanılmışlardır.

 

 

          “Bende bitip tükenmeyen bir enerji var.” cümle-sinde bitmek ve tükenmek sözcükleri
anlamı pekiştirmekte, anlatım bozukluğuna neden olmamaktadır.

 

 

          6.KARŞIT ( ZIT ) ANLAMLI SÖZCÜKLER

 

          Çoğu nitelik ve nicelik anlamları yönünden birbiri-ne ters düşen sözcüklerdir. Karşıtlık,
daha çok varlıkları tanımlamamızı ve tanımamızı sağlar. Biz güzeli tanım-lamak için çirkini,
akıllı
yı tanımlamak için de deliyi bilmek durumundayız.

     

          Bir sözcüğün birden çok karşıt anlamlısı bulunabilir:

 

          tatlı : acı elma,  tuzlu pasta, acı soğan

          dar : geniş yol,  bol pantolon

 

          Bir cümlede karşıt anlamlı sözcüklerin kullanıl-ması tezat sanatıdır edebiyatta.

     

          Bir sözcüğün olumsuzu karşıtlık değildir. Ama  olumsuz yargılar karşıtlık ilgisi kurabilir.

Bunlarla ilgili ÖSS soruları şu şekilde sorulur:

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde karşıt anlamlı sözcükler
kullanılmıştır/ kullanılmamıştır?

 

          Hayat düşle gerçek arasında sıkışmış bir acayip şeydir.

 

          Bu cümlede karşıt sözcükler birlikte kullanılmış tır.

 

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde karşıt kav-    ramlar bir arada
kullanılmıştır/ kullanılmamıştır?

 

          Gülümsediğimiz zamanlarda bile hüzün akıyor  gözlerimizden.

     

          Bu cümledeki hüzün ve gülümsemek sözcükleri karşıt olmamasına karşın,
karşıtlık ilgisi kuran iki kavram olarak çıkıyor karşımıza.

 

          olumsuz                                                karşıt

          geldi - gelmedi                                   geldi - gitti      

          akıllı - akılsız                                     akıllı - deli

          süslü - süssüz                                   süslü - sade

                         

 

          Uyarı : Bir sözcüğün karşıtı yine cümle içindeki kullanımıyla ortaya çıkar.

 

          Islak çamaşır - kuru çamaşır

          yaş ağaç - kuru ağaç

          taze fasulye - kuru fasulye

          canlı ifade - kuru ifade

 

 

          Not : Bazı sözcüklerin sözcüğün karşıt an-
                                               lamlısı yoktur.

 

          ev, dünya, masa, soba, kapı...

          7. GENEL VE ÖZEL ANLAM

 

          Sözcükler, karşıladıkları türün tamamını kapsa-yacak  şekilde kullanıldıklarında
genel
anlam, türe ait tek bir varlığı karşıladıklarında özel anlam taşır. Buradan da
anlaşılıyor ki, genel ve özel anlam ilişkisi ad (isim) soylu sözcüklerde bulunur.

       

          “Sigara sağlığa zararlıdır.”    

 

          cümlesindeki sigara sözcüğü tüm sigaraları kap-sayacak şekilde kullanılmıştır. 

 

 

          “Sigarasını yakmadan önce uzun süre düşün-dü.”   

 

          cümlesinde ise sigara sözcüğü tek bir sigarayı karşılamakta ve özel anlamda kullanılmaktadır.

 

          Özel ve genel anlamın bir başka boyutu da türün, türe ait daha  özel parçalarını
kapsamasıyla ilgilidir.Bunu şöyle sıralarsak konu daha iyi anlaşılır:

 

          Genelden- özele :  varlık - canlı - bitki - çiçek -        karanfil - beyaz karanfil  

         

          Özelden - genele : beyaz karanfil - karanfil -          çiçek       - bitki-canlı - varlık   

 

 

          Bu sıralamayı matematikteki evrensel küme ile onun alt kümeleri şeklinde yorumlarsak,
genel ve özel anlam ilişkisini daha somut hale getirmiş oluruz. 

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki  cümlelerin  hangisinde   genelden  özele bir sıralanış söz konusudur? 

 

 A)  Yüreğimden gelen sesleri dinlediğim için, za-
        man zaman mutsuz oluyorum.

  B)  Bir   cümlenin   sözcüklerden  oluştuğunu  ve sözcüklerin de hecelerin birleşmiş
şekli olduğunu söyledi.

  C)  Onun konuya böyle ilkokul öğrencisi gibi yak-
                laşmasını hepimiz yadırgadık.

  D)  Biz, bir  tek sesin de hece  ve  sözcük  olarak  kullanıldığını biliyoruz çünkü.

   E)  Öğretmenlerin  ifade  yanlışları  yapması  bizöğrencileri  güldürse  de  bu  konuda büyüklerimiz hiç de olumlu düşünmüyor.

 

 

          Çözüm :

          B seçeneğinde cümle, sözcük ve hece sözcükleri  genelden özele sıralanmış; D’ de ses,
hece ve sözcük özelden genele sıralanmıştır. Diğer seçeneklerde böyle bir sıralanış söz konusu
olmadığı için doğru yanıt B’ dir.

 


8. SOMUT  VE SOYUT  ANLAMLI SÖZCÜKLER :

 

          A) SOMUT ANLAM : Beş duyumuzdan herhangi biriyle algıladığımız var olan varlıklar
somut anlamlıdır.
Somut anlam dediğimizde gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, dokunduğumuz ve
tattığımız varlıklar aklımıza gelir. Bu beş duyu organımızın hepsiyle olmasa bile en az biriyle
algılayabildiğimiz varlıklar somuttur.
Bunlar doğada olmasa algılamamız mümkün olmaz.

 

          ağaç, çiçek, kuş, hava, su, koku, sıcak, soğuk, rüzgâr, ekşi, tatlı... somuttur.

 

          B) SOYUT ANLAM : Beş duyumuzun hiçbiriyle algılayamadığımız; fakat var olduğuna
inandığımız varlıklardır. Soyut kavramı daha çok duygularımızla ilgili-dir. Bu durumda duyu ile
duygu kavramlarını karıştırmamak gerekiyor.

 

          sevgi, aşk, korku, keder, kin, nefret, entrika, coşku ..... soyuttur.

 

          Uyarı : renk, sessizlik gibi sözcükler ile dinsel kavramlar konusunda farklı görüşler vardır.
ÖSYM’nin bu kavramlarla ilgili soru sormadığını belirtmekle yetinip bir tartışmanın içine girmemek
gerektiğini düşünüyoruz.

 

          Somut anlamlı sözcükler kullanıldıkları cümleler-de soyut (mecaz) anlam kazanabilirler.
Buna somutlama denir.

         

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde somut anlamlı bir sözcük, soyut anlama
gelecek şekilde kullanılmıştır?

 

          A)  Sessizliğin hüküm sürdüğü bir öğleüstünde
                sana mektuplar yazdım.   

          B)  Seninle  karşılaşıp  duygularımı  sana anlata-                                      
cak  kadar  yürekli  olmadığımı  bilecek kadar                       
tanıyorum kendimi.

          C)  Okuduğu kitaplardaki hoşuna giden cümleleri
                bir yere yazmak, bir alışkanlık haline gelmişti
                onda.

          D)  Yeryüzündeki bütün insanlar gibi o da zaman
                zaman kendini yalnız duyumsuyordu.

          E)  Bir çift  güvercinin havalandığını görünce Me-                                     
lih  Cevdet’ in şiirini anımsadı.

 

 

          Çözüm :

 

          B seçeneğindeki yürekli sözcüğü cesur anla-mında kullanılarak soyut bir kavramı
karşılamıştır. Diğer seçeneklerde böyle bir kullanım yoktur. A’ da hü-küm sürmek (egemen olmak),
C’ de hoşa gitmek ve alışkanlık, D’ de zaman zaman sözleri zaten soyuttur. E’ de anımsamak
sözcüğü de soyut anlamlıdır.
Doğru yanıt B’ dir.

 

 

          9. NİCEL VE NİTEL ANLAMLI SÖZCÜKLER

 

          A) Nicelik anlamlı sözcükler: Sayılabilir ölçüle-bilir olan nicelikle ilgilidir.

 

 

          Bizim müdür, büyük bir evde oturuyor.

          Sınıfta o gün yirmi yedi öğrenci vardı.

 

          Not: Nicelikle ilgili yargılar kanıtlanabilir özellik-lerdir.

 

          B) Nitelik anlamlı sözcükler : Nitelik, varlığın ayırıcı özellikleridir. Sayılıp ölçülemez.

 

 

          Kırmızı kazaklı öğrenciyi öğretmen sözlüye kal-dırdı.

 

          Ben okuyup büyük adam olacağım, dedi elleri kir içindeki kız çocuğu.

 

          Görüldüğü gibi sözcükler kullanıldıkları cümlede-ki konumundan dolayı hem nicelik hem de
nitelik bildirebilmektedir.

                   

 

          SÖZ  ÖBEKLERİ

 

          En az iki sözcükten oluşan ve tek bir kavramı ya da varlığı karşılayan dilbilgisi birliklerine
söz öbeği denir. Söz öbekleri anlatımı güçlendirir, dile daha geniş bir hareket alanı kazandırır.

 

 

           Bazı söz öbekleri kalıplaşmıştır; bazıları kalıp-laşma yolunda, bazıları ise cümle içindeki
bağlamlarıyla söz öbeği niteliği kazanmaktadır.

 

 

          İkilemeler, atasözü ve deyimler kalıplaşmış söz öbekleridir. Ad ve sıfat tamlamaları, ilgeç,zarf,
bağlama... öbekleri kalıplaşmamış, cümle içinde öbek olabi-len dilbilgisi birlikleridir. ÖSYM’ nin son
dönemlerde sorduğu anlam sorularından en önemlisi kalıplaşma yolun-daki söz birlikleridir.

 

 

          Bu sorular ya “altı çizili sözün cümleye kattığı anlam” ya da  “ tırnak içinde verilen
sözün kattığı anlam”
biçiminde sorulmaktadır. Bu soruları çöze-bilmek için verilen söz öbeğinin
cümle içindeki anlamını iyi kavramak gerekir.

 

 

          Soru :

 

        Yağmur durmadan yağıyor. Zaman zaman çisil çisil, zaman zaman da bardaktan boşanırcasına.
Çocukluğumun perçeminden düşen yağmurlarına benzemiyor bu seferki yağmur.
O zaman ne güzel yağardı, yağmur suları saçlarımdan
süzüldükçe sokaklarda ka-ğıttan kayıklar yüzdüreceğimi bilirdim.

 

          Bu parçada geçen “ çocukluğumun perçemin-den düşen yağmurlara benzememek” sözünün
anlamı aşağıdakilerden hangisidir?

 

          A)  Bıktırıcı olması

          B)  Olumsuz çağrışımlara neden olması

          C)  Mutluluk verici bir düşünce uyandırmaması

          D)  Ulaşımı zorlaştırması

          E)  Çocukların oluşan gölcüklerde kağıttan kayık
                yüzdürmemesi

 

 

          Çözüm :

 

                Parçada geçen “çocukluğumun perçeminden dü-şen yağmurlara benzememek” sözü
çocuğa mutluluk vermektedir.

 

      Çocuklukta yağan yağmurların bıktırıcı olması, olumsuz çağrışımlar uyandırması, ulaşımı zorlaştırması ve
artık çocukların kayık yüzdürmemesi anlamları yok-tur. Bu nedenle doğru yanıt  C’ dir.

 

          Konumuzla ilgili olması nedeniyle bu bölümde kalıplaşmış söz öbeklerini inceleyeceğiz.
Diğer söz öbekleri ilgili konularda ele alınacaktır.

 

 

 

 

 

Örnek :

 

          Bir sözcüğü ötekinin yanına öylesine getire-ceksin ki yaratacağın güzellikle okuyucu-
nun yüreğindeki teli titretecek, onu gerçek-ler dünyasından düşler dünya­sına taşıyacaksın.

 

          Bu cümledeki altı çizili sözün cümleye kattığı anlam aşağıdakilerin hangisinde vardır ?

 

          A)  Bu tabloya her bakışında onda yeni ve
                değişik yönler bulurdu.

          B)  Çocukluğunda yaşadığı  bu  ilginç olayı 
                sık sık anlatırdı.

          C)  Bu öyküyü okurken uzun süredir gide-
                mediği köyü­nü anımsamıştı.

          D)  Roman kişilerinin birbirine kavuşması,
                onu çok etkilemiş, duygulandırmıştı.

          E)  Bu sıkıntılı yolculuğun bir an önce bitmesini isti­yordu.

                                                                                                                                                                       (1999)

 

 

 

 

          Çözüm :

 

          Soru kökünde altı çizili söz olan "yüreğinde-ki teli titretmek" sözünün anlamı, duygulan-
mak, etkilenmek"tir. Bu anlamı karşılayan cümle D seçeneğinde kullanılmıştır.

 

          Cevap : D

 

 

 

 

 

          Örnek :

 

          Yaşadıkları dönemde yeterince tanınmamış bazı ozan ve yazarlar vardır. Bunlar çamur-
lu bir su birikintisine bembeyaz, ışıl ışıl çakıl taşları atarlar; ancak bu taşlar, zamanında
pek fark edilmez. Bir gün gelir, o çamurlu sular durulur ve o güzel çakıl taşları
gün ışığına çıkar.

 

          Bu parçada geçen “çamurlu bir su birikin-tisi” sözüyle anlatılmak istenen aşağıda-
kilerden hangisidir ?

 

          A)  Gerçek sanat ürünlerinin ayrımına varı- lamadığı ortam

          B)  Sanatın, yaşamı güzelleştirme işlevi

          C)  Sanatçıların ürün vermede karşılaştığı   güçlükler

          D)  Sanatla ilgilenen, yaşamını sanatla ka-  zanan kişilerin azlığı

          E)  Sanatçılara yöneltilen olumsuz eleştiriler

                                                         (1999 - İptal edilen)

 

 

          Çözüm :

 

          Yöneltme cümlesindeki "çamurlu su birikin-tisi" sözü verilen parçaya göre düşünüldüğü
zaman "gerçek sanat ürünlerinin ayrımına varılamadığı ortam" anlamındadır.

 

          Cevap : A

 

 

 

 

          Örnek :

 

          Beş yüz sayfalık bu dev romanda, yazarın, olaylara ve durumlara hiç yama
yapmadığını görürüz.

 

          Bu cümlede geçen “yama yapmamak” sö-züyle belirtilmek istenen
aşağıdakilerden hangisidir ?

 

          A)  Sözü uzatmaktan kaçınmak

          B)  Anlatıma kendini katmamak

          C)  Açık ve anlaşılır bir dil kullanmak

          D)  Yaşanılanları olduğu gibi yansıtmak

          E)  Farklı anlatım biçimlerinden yararlanmamak

                                                           (1999 - İptal edilen)

 

 

          Çözüm :

 

          "yama yapmamak" sözü cümle içindeki kul-lanımına göre bakıldığında "yaşananları ol-
duğu gibi yansıtmak" anlamını taşır.

 

          Cevap : D

          Örnek :

 

          Bir yazınsal yaratının değeri, anlattığından çok, nasıl anlattığıyla ölçülür; bu da dilin
anlatım olanaklarını ustaca kullanmaya, el değmemiş bölgelerinden yeni tatlar devşir-
meye bağlıdır.

 

          Bu cümledeki “dilin el değmemiş bölgele-rinden yeni tatlar devşirmek” sözüyle anla-
tılmak istenen aşağıdakilerden hangisi-dir?

 

          A)  Okuru şaşırtan, çarpıcı ürünler ortaya   koymak

          B)  Artık unutulmuş olan özellikleri canlandırmak

          C)  Daha öne denenmemiş anlatım biçimleri oluşturmak

          D)  Belirli bir kesimin beğenisine seslenmek

          E)  Yerleşik sözcükleri kullanmaktan kaçınmak

                                                                                                                 (2004)

 

          Çözüm :

 

          Yöneltme cümlesinde verilen "el değme-miş" sözüyle C seçeneğindeki "daha önce
denenmemiş" sözü tam anlamıyla örtüştüğünden

 

          Cevap : C

 

 

 

 

          Örnek :

 

          Ardahan Kalesi’nin başındaki eski mahalle, kentin tarihsel çekirdeğini oluşturuyor.

 

          Bu cümledeki “kentin tarihsel çekirdeğini oluşturmak” sözüyle anlatılmak istenen
aşağıdakilerden hangisidir?

 

          A)  Güzelliğiyle herkesi etkilemek

          B)  Örnek bir mimarlık ürünü olmak

          C)  Yeniliğinden hiçbir şey yitirmemek

          D)  Çok amaçlı bir nitelik taşımak

          E)  Geçmişe kaynaklık etmek

                                                                                                                                                        (2004)

 

 

 

          Çözüm :

 

          "Kentin tarihsel çekirdeğini oluşturmak" sö-züyle anlatılmak istenen, "geçmişe
kaynaklık etmektir.
" "çekirdek" sözü ile "kaynak" sözü birbiriyle uyuşmaktadır.

 

          Cevap : E

 

          1. İKİLEMELER :

 

          İki sözcüğün değişik biçimlerde bir araya gelmesiyle oluşan ve tek bir kavramı karşı-
layan söz öbekleridir. İkilemeyi oluşturan sözcükler arasına herhangi bir noktalama
işareti konulmaz. İkilemeler cümleye değişik anlam ilgileri katar.

 

 

          İkilemelerin oluşumu:

 

          a) Aynen tekrar yoluyla oluşanlar:

 

          Nazlı nazlı baktı. ( pekiştirme )

          Güzel güzel oturun. ( usluca - pekiştirme )

          Deste deste gül. ( pekiştirme )

 

 

          b)  Eş ya da yakın anlamlı sözcüklerle  oluşanlar:

 

          Kılık kıyafet aldı.

 

          Eş dost toplantısı.

 

          Yalan dolan söylüyor.

 

          Yalan yanlış şeylerdi.

 

          Sorgu sual faslından sonra konuya girildi.

 

          Çalı çırpı topladık.

 

          Saçma sapan konuşmayın. (Bu ikilemedeki sapan sözcüğünün anlamsız olduğu söy-
lenmektedir; ama bu doğru değildir. Çünkü sapmak eyleminden -an sıfat-fiil ekiyle
türemiş bir sözcüktür ve yoldan çıkmış anlamın-dadır. Bu anlamıyla saçma sözcüğüyle
yakın anlam ilişkisi oluşturmaktadır.)

 

 

 

          c)  Karşıt (zıt) anlamlı sözcüklerle oluşanlar :

 

          İrili ufaklı taşlar topladık.

 

          Çamurlara bata çıka yürüyorduk. (zorlukla)

 

          Yaşamayı az çok biz de biliriz. (yeterince)

 

 

 

          d)  Bir anlamlı bir anlamsız sözcükle oluşanlar :

 

             Çoluk çocuk  sofraya oturduk.

 

             Eğri büğrü bir yolda ilerliyorduk.

             

          Not : m yakıştırması da bir anlamlı bir anlamsız sözcükten oluşan
ikileme olarak değerlendirilir.

 

 

          Benden iş miş istemeyin.

 

          Hasan Masan tanımam ben.

 

          Eve masa filan alalım.

 

 

          Son cümlede de görüldüğü gibi m yakıştır-ması cümleye falan, filan ya da ve benzer-
leri anlamı
katmaktadır.

 

 

          e) Her ikisi de anlamsız sözcüklerle olu-           şanlar:

 

 

          Abuk subuk şeyler söylüyordu. abur cu-bur,  eciş bücüş ikilemeleri de iki anlamsız
sözcükten oluşmaktadır.

 

 

          Not : ÖSYM bu ikilemelerle ilgili olarak “İki-lemelerden hangisinde ikilemeyi oluştu-
ran sözcükler tek başlarına kullanıla-maz?”
tarzında soru sormaktadır.

 

 

 

          f)   Bir olumlu bir olumsuz sözcükle oluşanlar :

 

          Her konuda bilir bilmez konuşuyorsun. (gereksiz)

 

 

          Olur olmaz şeylere burnunu sokma. (seni ilgilendirmeyen)

 

 

          Gelir gelmez uyudu. ( hemen )

 

 

          Gider gitmez beni ara. ( hemen )

 

 

 

          g) Yansımalardan oluşanlar :

 

          Yansıma : Doğadaki seslerin dilde söz-cük olarak değerlendirilmesidir. Işık yan-
sımaları (parlamak, pırıldamak...) yansıma değildir.

     

 

          Su şırıl şırıl akıyordu.

          Dışarıdan  paldır küldür sesler geliyordu.

          Bana cart curt etmeyi bırak.

          Uyarı : Hayvan sesleri de yansıma sayılır: miyavlamak, havlamak, melemek...

 

 

          Ancak ötmek, kişnemek, anırmak gibi bir sese dayanmayan adlandırmalar yansı-
ma değildir.

 

 

          Not : Aynen tekrar yoluyla oluşturulan ikilemelerin arasına mi ve da bağlaçları
getirilerek anlam daha da pekiştirilir ve değişik anlam ilişkileri oluşturulur.

 

 

          Karşı masadaki kız şeker şeker bana bakı-yor.

          (pekiştirme)

 

 

          Çocuk şeker de şeker diye tutturdu. (inat)

 

 

          Bunların dışında ad durum ekleri almış iki-lemeler de vardır: el ele, göz göze, art arda;
ayda yılda, havadan sudan,  ele güne vb.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ikileme cümleye farklı bir anlam
ilgisi katmıştır?

 

          A)  Öğretmen sınıfa girer girmez derse başladı.

          B)  O kadar yorulmuştu ki, yatar yatmaz     uyudu.

          C)  İbibikler öter ötmez ordayım, diyordu     şarkıcı.

          D)  Bunu olur olmaz her yerde yaparsan başın belaya girer.

          E)  Güneş doğar doğmaz çalışmaya başlı- yordu.

 

 

 

 

          Çözüm :

 

          A, B, C ve E seçeneklerinde ikileme kulla-nıldığı cümleye hemen anlamı katmıştır.
D seçeneğinde rasgele anlamında kullanıl-mıştır. Doğru yanıt D’ dir.

          2. DEYİMLER :

 

          En az iki sözcükten oluşan, söyleyeni belli olmayan (anonim), başka bir dile çevrilmesi
çok zor olduğu için ulusal bir nitelik taşıyan, bir durumu karşılayan (anlam karşılığı bir ya da
iki sözcükten oluşan) genellikle me-caz anlamlı kalıplaşmış söz öbekleridir.

 

 

          Deyimleri oluşturan sözcüklerin yerlerini de-ğiştirmek (sözdizimi), sözcüklerin yerine eş
ya da yakın anlamlılarını kullanmak, deyim-leri yanlış açıklamak anlatım bozukluğu olarak
değerlendirilir.

 

 

 

          Deyimler üç şekilde kurulur:

 

          a) Söz öbeği biçiminde:

 

          bıçak sırtı, eli maşalı, zurnanın zırt dediği yer, kel başa şimşir tarak, saçı uzun aklı kısa...

 

 

 

          b) Mastar halinde olanlar :

 

          gözden düşmek, burnundan solumak, yol-dan çıkmak, yola gelmek, dört köşe olmak,
küplere binmek...

 

 

 

          c) Cümle halinde olanlar :

 

          Atı alan Üsküdar’ı geçti. Geçti Bor’un pa-zarı, sür eşeği Niğde’ ye. Çoğu gitti, azı kaldı...

 

 

          Deyimlerin bazıları sadece gerçek anlam taşıyabilir: fark edilmek,
boğaz tokluğuna çalışmak,
kötü kişi olmak....

 

 

          Deyimlerin bazıları hem gerçek hem mecaz anlam taşıyabilir (kinaye) : kucak açmak,
paçaları sıvamak, sel önünden kütük kap-mak, hırsıza yol göstermek...

 

 

          Deyimlerin bazıları sadece mecaz anlam taşır: Kafdağı’ndan kar bağışlamak,
Zembil ile gökten inmek...

 

 

 

 

 

          Deyimler bir yargı bildirmeyen, bir duru-mu karşılayan söz öbekleridir :

 

          -    Hamama gider kurnaya, düğüne gider   zurnaya aşık olur. ( şıpsevdi )

 

          -    Düşman çatlatmak ( kıskandırmak )

 

          -    Etekleri zil çalmak ( çok sevinmek )

 

          -    Etekleri tutuşmak ( telaşlanmak )

 

          -    Burnundan kıl aldırmamak (kibirlenmek)

 

 

          Bazı deyimler küçük anlam ayrılıkları dı-şında aynı durumu karşılayabilir:

 

          Sabaha kadar gözlerimi kırpmadım. (uyu-madım)

 

          Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. (uyu-madım)

 

 

 

          Aynı sözcüklerle kalıplaşmış deyimler-den bazıları, kullanıldıkları
cümleye göre farklı durumları karşılayabilir:

 

 

          Bu delikanlı üç gündür gözünü kırpmamış.

          (uyumamış)

 

          Adamı vururken gözünü kırpmamış. (acı-mamış)

 

          Gözünü kırpmadan yanan eve girip çocu-ğu kurtarmış. ( cesaretle )

 

 

 

          Deyimlerin Açıklanması :

 

          Deyimin açıklanmasının istendiği cümle so-rularında deyim cümleden çıkarıldığında
cümlenin anlamında bir daralma olmaz. De-yimin açıklamasıyla verildiği cümlelerde ge-
reksiz sözcük kullanımından kaynaklanan anlatım bozukluğu da olmaz.

 

 

          Sokak çok tenhaydı, sokakta in cin top oy-nuyordu. (Bu sıralı cümlede ikinci cümleyi
çıkardığımız zaman cümlenin iletmek istediği yargıda bir değişiklik olmuyor. )

 

 

 

 

 

 

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde deyim açıklamasıyla verilmemiştir?

 

          A)  Sözlerinizi istemeden dinledim, kulak     misafiri oldum.

          B)  O tam bir kapalı kutudur, her şeyini gizli  yapar.

          C)  Öğrenciler büyük bir dikkatle, can kulağı ile öğretmeni dinliyordu.

          D)  Sınavı kazandığımı öğrenince dokuz      takla attım.

          E)  Çocuğu bu kadar koruyup kollamayın    ona bir zarar vereceksiniz,
çünkü sakınan göze çöp batar.

 

 

          Çözüm:

 

 

          A’da kulak misafiri olmak, istemeden din-lemek; B’de kapalı kutu, her şeyini gizli yapmak;
C’de can kulağı ile, büyük bir dik-katle; E’de sakınan göze çöp batmak, çok korunan bir şeye
kolayca zarar gelmek an-lamlarını verdiği için deyimler açıklamalarıy-la verilmiştir. D’de dokuz takla
atmak
deyiminin anlamı çok sevinmektir. Bu anlam ve-rilmemiştir. Dolayısıyla doğru yanıt D’dir.

 

 

          Deyimler, kalıplaşmış söz öbekleri ol-dukları için deyimi oluşturan sözcükler
değiştirilemez. Ama bunun bir istinası vardır, deyimlerdeki öznelerin ve kişi
zamirlerinin değiştirilmesi dil yanlışına neden olmaz.

          Soru :

 

          Aşağıdaki cümlelerin hangisinde deyimin yanlış kuruluşu anlatım bozukluğu-
na neden olmuştur?

 

          A)  Ben bu bilgilere ulaşmak için az dirsek eskitmedim.

          B)  Çocukların dizginlerini saldım, artık iste- dikleri gibi davranmakta özgürler.

          C)  Sana o kadar anlattım, dilimde tüy bitti; yine de konuyu kavrayamadın.

          D)  İçten içe arkadaşının felaketini hazırlı-   yor, onun kuyusunu kazıyordu.

          E)  Oldukça şişman, küp gibi bir kadındı      teyzem, bu nedenle zor yürüyordu.

 

 

            Çözüm:

  

         A seçeneğindeki deyim olan dirsek çürüt-mek yanlış kullanılmıştır. Sözcüğünün
biri değiştirilerek çürütmek yerine eskitmek denilmiştir. Bu da dil yanlışına neden ol-
muştur. Diğer seçeneklerde böyle bir dil yanlışı yoktur. Doğru yanıt A’dır.

          3. ATASÖZLERİ :

 

          Söyleyeni belli olmayan (anonim), uzun de-neyimler sonucu oluşmuş, yargı bildiren ya da
bir öğüt veren, genel geçer niteliğinden dolayı evrensel bir nitelik taşıyan, geniş za-
man ya da emir (buyruk) kipleriyle çekimle-nen genellikle mecaz anlamlı kalıplaşmış özlü sözlerdir.

 

          -    Bazı atasözleri farklı kiplerde çekimlen- se de bunların sayısı çok azdır.

 

 

 

          Örnek:

 

          Emmim, dayım, hepsinden aldım payım.

          (haber kipi)

 

 

          Düşüne düşüne görmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi. (gereklilik kipi)

 

 

          -    Atasözleri, kalıplaşmış özlü sözlerdir.    Ama her özlü söz atasözü niteliği taşı-
 
maz. Söyleyeni belli olan özlü sözlere   özdeyiş (vecize) denir. Özdeyişlerin söz- 
       
cükleri değiştirilebilirken atasözlerinin    değiştirilemez.

 

 

 

          “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” M. Kemal Atatürk

 

 

          “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir.”

          M. Kemal Atatürk

 

 

          -    Atasözleri genellikle hem gerçek hem    mecaz anlam (kinaye) taşır. Sadece ger- 
           
çek anlamlı veya sadece mecaz anlamlı     olanlar da vardır.

 

 

          Demir tavında dövülür.(gerçek - mecaz)

          Ağaç yaş iken eğilir. (gerçek - mecaz)

          Yuvarlanan taş yosun tutmaz. (gerçek - mecaz)

 

 

          Dost ile ye iç, alışveriş etme. (gerçek)

          Son pişmanlık fayda etmez. (gerçek)

 

 

 

          Minareyi çalan kılıfını hazırlar. (mecaz)

          Lafla peynir gemisi yürümez. (mecaz)

          Kurda neden boynun eğri demişler, her işi-mi kendim görürüm demiş. (mecaz)

 

          -    Atasözlerinin bir kısmı aynı anlama    gelir ya da aynı doğrultuda öğüt verir.

 

 

 

          Dayanışma                                                                                 

          Kişinin yaptığı işten yararlanmaması

 

          Yalnız taş duvar olmaz.                                                                      

          Terzi kendi söküğünü dikemez.

          Bir elin nesi var, iki elin sesi var.                                                         

          Çıra dibi kara olur.

          Ağaç yaprağıyla gürler.                                                                      

          Mum dibine ışık vermez.

          Birlikten kuvvet doğar.                                                                         

          Börkçünün börkü, kürkçünün kürkü olmaz.

 

 

 

          -    Atasözlerinin sözcüklerinin yerlerinin de ğiştirilmesi (sözdiziminin bozulması),
    sözcüklerinin yerine eş ya da yakın anlamlılarının kullanılması dil yanlışıdır.  
     
Çünkü atasözleri de deyimler gibi özlü, kalıplaşmış sözlerdir.

 

 

          -    Bazı atasözleri eksiltili cümle biçiminde- dir.

         

 

          Kır atın yanında duran ya huyundan ya su-yundan...

 

 

          Az veren candan, çok veren maldan...

          At yedi günde, it yediği günde...

 

 

 

 

          Soru :

 

          Aşağıdaki atasözlerinden hangisi ilettiği düşünce yönünden diğerlerinden farklıdır?

 

          A) İki cambaz bir ipte oynamaz.

          B) İki karpuz bir koltuğa sığmaz.

          C) Bir çöplükte iki horoz ötmez.

          D) İki aslan bir posta sığmaz.

          E) İki at bir kazığa bağlanmaz.

 

 

 

 

          Çözüm :

 

          A, C, D ve E seçeneklerinde iki ya da daha çok kişinin söz sahibi olduğu işlerin başarı-
ya ulaşamayacağı, B’de ise bir kişinin önemli iki işi aynı anda yapamayacağı an-
lamı vardır. Doğru yanıt B’ dir.

 


 
Daha hiç anket oluşturulmamış!


 
... .. .. .. .. .. emek elektrik ticaret
- ... .. .. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol