www.turkcedebiyatders.tr.gg
- ...
 
SİZİN KÖŞENİZ
ÖZEL DERSLERİMİZ
GİTAR DİNLETİSİ
AİLENİN EĞİTİMDEKİ ROLÜ
EN YENİ HTML KODLARI
Anketler
TÜRKÇE
TÜRKÇE SORULAR
SİTENİZE REKLAM
cep melodileri
bedava telefon ister misin?
herkesi şaşırt
günlük burç
magazin haberleri
bedava SMS
KOMiK ViDEOLAR
tarihte bugün
sinemada bu hafta
videolar
gazeteler
ilüzyon
BİLGİ YARISMASI
video chat
canlı tv izle
oyunlar
HAYVANLAR ALEMİNDE KOMEDYA
CANLI MAÇ İZLE
TIKLA VE KAZAN
SON SAVAŞ OYUNU iÇiN TIKLAYIN
SİTENİZİ EKLEYİN HİTİNİZ ARTSIN
VAR MISIN YOK MUSUN? OYNAYIN
SOHBET / CHAT
GÜNLÜK BURÇ YORUMLARI
MSN"DE ÖZEL DERS
fotoğraf ekle
SİTEMİZE ÜYE OL
 

ESKİ TÜRK EDEBİYATI ŞAİRLERİ

                                          BÂKİ     (16.YY)

Bâki Osmanlı'nın en güçlü devirlerinden birinde yaşamıştır, bu da pekâla onun şiirlerine ve şiirlerinde kullandığı temalara yansımıştır. Aşk, yaşamanın zevki ve doğa şiirlerinin başlıca konularıdır. Her ne kadar şiirlerinde tasavvuf etkisi veya tema olarak tasavvuf bulunmasa da, tasavvufta da özel bir mahiyeti olan aşk mefhumunu sık sık konu alması itibariyle, dîvânı mutasavvıflar tarafından çok sevilir. Tekniği güçlüdür, şiirlerinde yakaladığı ahenk ve akıcılık fark yaratır. Dil kullanımında çok yeteneklidir. Şiirlerinin oluşturduğu tını, musiki de şiirlerinin farklı bir özelliğidir. Türk, Divan şiirinin dönemin ünlü akımları ve eserleri seviyesine ulaşmasında çok büyük katkısı olmuştur. Eserlerinden biri de Kanunî Sultan Süleyman'ın vefatı üzerine yazdığı "Mersiye-i Hazret-i Süleyman Han" isimli mersiyedir. Bu mersiye hem teknik olarak güçlü yapısı hem de ahengi ve dönemin ruhunu, özellikle edebiyat tarzını, güzel bir şekilde ifade ettiği için en ünlü mersiyelerden birisi olmuştur.

Bâki Saray'a hep bir yakınlığı olmuştur. Özellikle Kanunî Sultan Süleyman ile yakın ilişkileri olmuş, padişah sık sık kendisine iltifat etmiştir. Daha sonra 2.Selim ve 3.Murat zamanlarında da hem saraydan hem halktan büyük bir itibar ve ilgi görmüştür. Vefatından önce bu kadar ilgi ve alâka gören sanatçı sayısı azdır, o ise vefat etmeden "Sultanüş'şuâra" yani "Şairlerin Sultanı" diye anılmaya başlamıştır[

 

 

                                                  NEDİM     (18.YY)

Lâle Devri şairi olan Nedim, neşeli şarkılar ve gazeller kaleme almış, eserlerinde sık sık aşk, şarap ve zevk mefhumlarını işlemiştir. Kuşkusuz bunda dönemin aşk, şarap, zevk ve eğlence ortamlarında bulunmasının etkisi çoktur. Aynı zamanda, şiirlerinde İstanbul'a yer vermiş, İstanbul'a olan aşkını sık sık dile getirmiştir. Divan edebiyatında İstanbul'u belki de en güzel betimleyen şair kendisidir. İstanbul'u betimlerken Sâdabad'dan, Altın Boynuz'dan bahsetmiştir. Şiirlerini kıvrak ve yalın bir dille kaleme almış, aruz kalıplarına bağlı kalmamıştır. Aynı zamanda divan edebiyatına şarkı türünü ilk kazandıran şâir Nedim'dir.

Sadrazam Ali Paşa ve Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından korundu. Nevşehirli İbrahim Paşa, şiirlerini çok sevdiği Nedim'i muhasipliğe seçti. Daha sonra ise kütüphanesinde hafızı kütüb görevine getirdi. Bütün zevk ve eğlence meclislerinde sadrazamın ve bazı devlet büyüklerinin nedimi oldu. Ramazan aylarında, sadrazam İbrahim Paşa huzurunda verilen tefsir derslerine katıldı.

Sadrazam İbrahim Paşa aracılığı ile Sultan Üçüncü Ahmed'in bulunduğu toplantılara katılmaya başladı.Ayrıca sadrazama kasideler sunarak mevkiisini sağlamlaştırmıştır.

Nedim dinin bazı yasaklarına karşı çıkmış, bu da onu tasavvufi düşüncelerden uzaklaştırmıştır. Nitekim şair de eserlerinde kadın, içki gibi şuhane unsurları işlemiştir. Ona göre yaşamanın temel amacı dünya zevklerini tatmak, eğlenmekti.

Başlıca eseri Nedim Divanı'dır. Mahallileşme akımının öncüsüdür. Divan edebiyatındaki soyut sevgili ve mekanlar Nedim'in şiirlerinde somuta dönüşür. Yani sevgilisi hem beşeri aşkı anlatır hem de gerçektir. Zevk, eğlence, içki şiirlerinin temelini oluşturmuştur. Soğuk ve yapmacı anlatımdan kaçınmış, anlatmak istediklerini içten bir şekilde şiirlerine dökmüştür. Bunları da daha çok gazelleriyle anlatmıştır.

     Büyük şair, divan şiirinin katı kurallarına herkes gibi uysa da, bazı yenilikler yapmaktan geri durmamıştır. Örneğin bazı eserlerinde aruz yerine hece ölçüsü kullanmıştır.

   Nedim divan şiirinde çığır açmış büyük bir şairdir. Ne var ki onun değeri öldükten çok sonra anlaşılmıştır. Şair ayrıca İstanbul aşkıyla da tanınır. Zaten İstanbul şivesi akımının da öncüsü Nedim'den başkası değildir.

 

                                                    ŞEYHΠ  (15.YY)

 

Şeyhî (?-1431) Türk Divan edebiyatı şairi.

Asıl ismi Yusuf Sinanüddin veya Yusuf Sinan'dır. Germiyanlı Şeyhi olarak da bilinir. Orhan Gazi ve I. Murat'a vezirlik yapmış olan Sinanüddin Fakıh Yusuf Paşa ile karıştırılmamalıdır.

Şeyhi'nin doğum tarihi bilinmese de, Kütahya'da doğduğu ve çocukluğunu burada geçirdiği bilinmektedir. Bazı kaynaklarda 1371 yılında doğduğu belirtilse de bu tarihin doğruluğu ispatlanmamıştır. Bilime olan merakı ile İran'a gitmiş, burada başta tıp ve tasavvuf olmak üzere yoğun bir eğitim görmüştür. Öğrenimini tamamlayarak Anadolu'ya geri döner. Bu sıralarda Hekim Sinan olarak anılmaktadır. Bir hekim olarak ünlenen Şeyhi'nin tedavi ettiği hastalar içinde Sultan Mehmed Çelebi de vardır. Başarılı tedavi üzerine Sultan Çelebi Mehmed Şeyhi'ye Kütahya yakınlarındaki Tokuzlu köyünü hediye eder. Fakat Şeyhi köyde (muhtemelen köylülerce) soyulur ve dövülür. Bunun üzerine Harnâme (Eşekname) isimli mesneviyi yazar. Bu fabl eserde, kaderi yük taşımak olan bir eşeğin semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenler mizahi ve alegorik bir dil ile hicvedilmiştir.

Hacı Bayram Veli'den fazlasıyla etkilenmiş ve onun dervişi olmuştur. II. Murat zamanında saraya çok yakın olan Şeyhi, padişahın hekimlerindendir. Bizzat padişahın isteği üzerine Hüsrev ü Şirin'in Türkçe tercümesini yazmaya başlamıştır. Bu eserini tamamlayamadan vefat etmiştir. Vefat tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, genel kanı 1431 yılında vefat ettiği üzerinedir. Mezarı Kütahya'ya 7 kilometre mesafede Dumlupınar köyünde Erenlerbaşı olarak tanınan bir ziyaret yeridir.

Şeyhi erken dönem Divan Edebiyatı şairlerindendir ve divan edebiyatının gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Tasavvufi bir kişilik olmasına ve tasavvuf eğitimi almış olmasına rağmen eserlerinde tasavvufi öğeler bulunmamaktadır. Din dışı şiirler yazmayı tercih etmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                   NEF’İ     (17.YY)

Nef'î (Ömer), (1572-1635) ünlü 17. yüzyıl Dîvân şairi. XVII. yüzyıl ve bütün Türk edebiyatının en büyük kaside şairi olarak tanınan Nef'i, bu yüzyılın başında yaşamış, kasidede gerçek bir varlık göstermiş ve gerek kendi zamanında, gerekse sonraki yüzyıllarda kaside yazan bütün şairlere etki etmiş bir şairdir.

1572 yılında Hasankale'de doğdu. Bundan dolayı devrin kaynakları Nef'i'den Erzenü'r-Rumî diye söze ederler. Babası ülkesinin etrafından Sipahi Mehmed Bey diye anılan bir kişidir.

Gerçek ismi Ömer olan Nef'î, kaynaklarda Nef'i Ömer Bey adıyla anıldığı gibi mührüne kazdırdığı beyitte de Ömer adı görülmektedir.

Daha küçük yaşlardan itibaren güçlü bir eğitim gördü. Öğrenimini Hasankale'de yapmış, sonra Erzurum'a gelerek devam ettirmiştir. Burada Fars edebiyatının ünlü eserlerini okudu, Arapça ve Farsça öğrendi. Nef'i Erzurum'da öğrenimini sürdürürken genç yaşında şiir yazmaya da başlamıştır. İlk mahlası Zarrî "zararlı"dır. 1585 Erzurum defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, şiirlerini görmüş, beğenmiş ve bu genç şaire Nef'i "nafi, yararlı" mahlasını vermiştir.

Padişah 1.Ahmed zamanında İstanbul'a geldi. Devlet hizmetine girdi ve bir süre farklı memurluklarda çalıştı. Daha sonraları 2.Osman ve 4.Murad dönemlerinde yıldızı parladı ve sarayla yakın bir ilişki kurdu. Hicviyeleri ile ünlü olan Nef'î yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti.Dönemin müftüsü Nef'i yi öven ancak içeriğinde Nef'i ye kâfir diyen bir beyit söylemiştir.Nef'i de buna karşılık olarak; "Müftü efendi bize kâfir demiş. Tutalım ben O'na diyem müselman. Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere, İkimiz de çıkarız orda yalan." diyerek cevap vermiştir. Yine de uzunca bir süre 4.Murad tarafından korundu, daha sonraları 4.Murad kendisinden hiciv yazmamasını rica etti. Her ne kadar Nef'î padişah 4.Murad'a bu konuda söz verse de, kalemini durduramayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme aldı. Bu hicviyesinden ötürü, 1635 yılında, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürüldü. Sonra cesedi İstanbul boğazı'nda denize atılmıştır.Halk arasında Nef'i efendinin ölümü hakkında şöyle bir rivayet geçmektedir: Nef'i çok iyi bir şair olduğu için infazından vazgeçilmiştir.Padişaha gönderilecek belge yazılırken Nef'i de oradadır.Belgeyi bir zenci yazmaktadır ve kâğıda mürekkep damlatır.Nef'i de bu olay üzerine "Mübarek teriniz damladı efendim" diyerek yaşama şansını kaybetmiştir.

Çalışmaları

Nef'î hiç kuşkusuz, hiciv dendiğinde Türk edebiyatında öne çıkan isimdir. Onu ölüme sürükleyen hiciv edebiyatında çok başarılı olduğu aşikâr. Hicvin yanı sıra övgü edebiyatıyla da göz doldurmuştur, bugün dîvân edebiyatının en beğenilen kasidelerinden bir çoğu onun eseridir. Yazdığı kasideler güçlü tekniği ve değişik ahengi ile fark yaratır. Zaman zaman kasidelerinde gördüğümüz aşırı süs ve abartılar bile, güzel ahengi ile sunîlikten uzak doğal bir havadadır.

ÖLÜM SEBEBİ

Nef'î'nin ölüm sebebi o zamanın Vezirine yazmış olduğu hiciv yüzünden bir çuvala koyulup suya atılmış,yani boğularak öldürülmüştür.

                                                 ALİ ŞİR NEVAİ   (15.YY)

Ali Şir Nevai Herat'da doğmuştur,Özbek Türkleri'ndendir. Babasının mesleği nedeniyle değişik yerleri dolaşmıştır. Son olarak babasının Horasan hâkimi Sultan Ebu'l Kâsım Babür'ün hizmetine girmesiyle Horasan'a yerleşmiştir. Bu arada Hüseyin Baykara ile öğrenimine başlamıştır. Bununla birlikte aralarında ölünceye dek sürecek bir dostluk kuruldu.

Nevaî'nin Çağatay edebiyatının oluşmasında büyük bir rolü vardır. Çeşitli konularda yazılmış 30'a yakın eseri bulunmaktadır. Eserlerinden bazıları şunlardır : Türkçe Divan (5 tane), Farsça Divan (5 tane), Çihim Hadis (Kırk Hadis) ve Muhâkemetü'l Lûgateyn (İki sözlüğün karşılaştırılması)'dır.Divan-ı Lugat-ıt Türk'ten sonra ikinci önemli kitaptır.Hamse sahibi ilk Türk şairidir(hamse 5 mesneviden oluşur).Teskire sahibir(günümüz edebiyattaki biyografi):"Mecalüs'ün Nefais". Şehrengiz:Doğup büyüdüğü "Herat" kentinin doğal güzelliklerini anlatır. Şiirlerin yaşamının degişik dönemlerine göre sınıflandırıp kronolojik olarak divanında toplamıştır.

Farsçanın resmî dil olduğu, Türk aydınlarının bu dille eser vermeyi hüner kabul ettiği bir zamanda Nevaî, Türkçenin Farsçadan üstün bir dil olduğunu savunmuştır. Bunu da eserleri ile kanıtlamış ve kendinden sonrakileri bu yolda eserler vermeye teşvik etmiştir.

 

                                                          SÜLEYMAN ÇELEBİ   (15.YY)

Süleyman Çelebi 1409’da Mevlid mesnevisini yazarak Türk kültürünün önemli parçalarından mevlid törenlerinin mimarı olmuş şair.

Orhan Gazi döneminde Bursa’da doğmuştur. Gençliğinde iyi bir eğitim alarak bilgili tavırlarıyla Padişah Yıldırım Beyazid’in dikkatini çekmiş ve yapımı 1399’da tamamlanan Ulu Cami’ye imam olarak atanmıştır. Söylenceye göre Hz. Muhammed’in öbür peygamberlerden pek farkı olmadığını söyleyen bir İranlı vaize içerleyerek 6 yüzyıldır zevkle okunan Mevlidi kaleme almıştır. Ölüm tarihinin 1422 olduğu sanılıyor. Mezarı Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir.

Mevlid(Vesiletün Necat), Hz. Muhammed’in doğumunu ve hayatını konu edinen ve çeşitli törenlerde okunan besteli dini eserdir. Kelime anlamı, doğum zamanıdır. Ahmet Ateş, Vesiletün Necat'ı 1954'de yayımlamıştır (TDK Yayınları).

                                                 HOCA DEHHANİ   (13.YY)

Hoca Dehhani, Anadoludaki ilk divan şairidir.Hoca Dehhani Horasan Türkmenlerindendir. III. Alaeddin Keykubad döneminde (1298-1301) Konya'ya gelen şair, Keykubad'ın emriyle 20 bin ikilikten (beyitten) oluşan Farsça bir Selçuklu Şehnamesi yazdı.Şiirlerinde 4 farklı aruz kalıbı kullanması bakımından başarılı görülse de bazı mazmunları çok sık tekrarlaması eleştirilmiştir. Divan edebiyatının bilinen ilk din dışı konular işleyen şairidir. Şiirlerinde Eski Anadolu Türkçesini kullandı. Günümüze 6 gazeli ve 1 kasidesi ulaştı. Dehhani'yi Fuat Köprülü keşfetti [1]. Sonra Mecdut Mansuroğlu 5 gazelini İstanbul dergisinde [2], ardından 1 kaside ve dokuz gazelini Dehhani ve Manzumeleri (1947) adlı kitapta yayımladı. Ancak Hikmet İlaydın bu dokuz gazelden birinin Resmi'ye, ikisinin de Kemal Paşazade'ye (1468-1534) ait olduğunu ortaya çıkardı

                                                  NESİMİ   (14.YY)

Hayatina dair kesin bir bilgi yoktur. Asil adi İmadeddin'dir. Ölüm tarihi kimi kaynaklarda 1417 kimilerinde 1418 olarak da belirtilmektedir. Siirleri dönemin bir çok sairini etkilemistir. Kendisinin de Mevlanadanetkilendigiileri sürülmektedir. Çesitli nazireler yazmistir. Esterabadli Fazlullah'in yaymaga çalistigi Hurufiligi benimsedi. Bu mezhebin önde gelen savunuculari arasinda yer aldi. Ülkenin çesitli yerlerinde dolasarak siirleriyle yaymaya çalisti. Bu, yöneticileri rahatsiz etti. Misir Çerkez Kölemenleri hükümdari El-Müeyyed Seyhin emriyle Sam'da derisi yüzülerek öldürüldü. Cesedi bir hafta halka gösterildi. Eserleri arasinda Türkçe ve Farsça divan en önemlileridir

 

                                                  AHMEDΠ   (14.YY)

Asıl ismi abuzeri İbrahim'dir, 14. yüzyılın en büyük divan şairidir,

Hayatının ilk yıllarını ve ilk öğretimini Anadoluda tamamladıktan sonra öğrenim için Mısır'a gitmiştir. Öğrenimini bitirdiğinde, Kütahya'ya geldi. Önce Süleyman Şah'ın (Germiyan beyi), daha sonra ise Timur'un koruması altına girdi. Amasya'da 1414 yılında vefaat etti.

Ahmedî, dönemindeki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir. Eserleri dini konular veya temalar içermez. Fars şiir formunu Türkçe'ye uygulamaya çalışmıştır, fakat Farsça mecazlar Türkçe'ye tam olarak aktarılamadığı için şiirlerinde düzenli ve güçlü mısra yapıları bulunmamaktadır.Genellikle yüksek zümreye (padişahlara) hitap etmiştir.

 

                                                  ŞEYH GALİP  (18.YY)

Hayatı

Asıl adı Mehmed olan Şeyh Galip, 1757 yılında, İstanbul'da doğmuştur. Hümayûn kâtiplerinden şair Mustafa Reşid Efendi babası, Emine Hatun ise annesidir. Daha çok küçük yaşlarda büyük bir kabiliyet ve başarı gösteren şair, ilköğrenimini babasından görmüş, daha sonraları dönemin ünlü şairlerinden Farsça'nın inceliklerini öğrenmiştir. Ailesinin etkisiyle Mevlâna Dergâhı'nda (Konya) çileye girdi, sonra yine ailesinin etkisiyle çilesini tamamlayamadan İstanbul'a geri göndü. İstanbul'a döndüğünde Yenikapı Mevlevihanesi'nde çilesini tamamlamıştır. Daha sonra, 1791'de Galata Mevlevihanesi Şeyhliği yapmıştır. Ansızın, 3 Ocak 1799'da, İstanbul'da ölmüştür; ölümünün nedeni bilinmemektedir. Türbesi bu mevlevihanenin bahçesindedir.

Tarzı ve Edebiyatı

Esed ve Galip mahlaslarıyla yazdığı şiirlerini toplayarak 24 yaşında iken divanını meydana getirdi (1780). Şeyh Galip, hiç kuşkusuz Nedim'den sonraki dönemin en önemli şairlerindendir. Sembolizm benzeri bir tarzın Türk edebiyatındaki öncüsü olmuş, birçok buluşu ve yarattığı manzumlarla divan edebiyatının gelişmesinde büyük bir rol oynamış olmasına rağmen divan şiirinin geleneklerinden de kopmamıştır. Bugün Şeyh Galip'in şiirleri gösterdiği harika sembolizm ve betimlemelerle özellikle Batıda fazlasıyla beğeni toplamaktadır. Şeyh Galip'in eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır. Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir isimdir.

 

                                                     

..
 
Daha hiç anket oluşturulmamış!


 
... .. .. .. .. .. emek elektrik ticaret
- ... .. .. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol